SEZEN AKSUNUN YAŞANTISI,MİNİK SERÇENİN RESİMLERİ,SEZEN AKSU BİYOGRAFİSİ
SEZEN AKSU
Sezen Aksu’nun yaşam macerası 13 Temmuz 1954`te Denizli Sarayköy`de başladı. Üniversite de dahil olmak üzere eğitim sürecini İzmir’de sürdürdü. İlk 45’liğini çıkardığı 1975 yılından bu yana yorumladığı eserlerin hemen hemen tamamı kendisine ait olduğu için, hayat duruşu ve felsefesini dinleyicileri ile paylaşabilen ve bu nedenle de kendine ait sarsılmaz bir kitle oluşturabilen nadir sanatçılardan biri olma şansını yakaladı.
Merakla beslenen tutkusu ve kabullenmeden önce sorgulayan aklı, insanların, başka hayatların, en derin duyguların, özetle yaşamın ta kendisinin farkında olmasını sağladı. Dışarı çıkarken şeklinden, doğallığından ödün veren insana insanlığını, ilk olarak sesiyle yeniden hatırlattı; en katıksız hallerimiz şairliğe varan şarkı sözleri ve besteleri ile beden buldu. Hayatlarımızın içinde es geçilen, bazen aymazlıktan bazen korkudan dillendirilmeyen detaylara takıldı.
Çoğumuzun bakamadığı bir cepheden baktığı pencereden gördüğü her güzelliği cömertce paylaştı; herşeyi ama en güzel de aşkı anlattı. Aslolanın ruh olduğunu çok erken yaşlarda farkettiğinden, ruhunu besleyecek alanlara ilgi duydu. Bu nedenle müziğin yanı sıra edebiyat, resim ve tiyatroya da merak saldı, bir çok eğitim aldı.
Tüm bu ilgi alanlarıyla aralanan algı kapıları her zaman ayıp ve günah kavramlarını sorgulamasına yol açtı; yasak ve korkunun tutsaklığından bu şekilde daha da arındı. Penceresinden bakarken özgürdü; bizlere herkesin de olabileceğini hatırlattı. Sezgilerinin tetiklediği merhameti, din dil, ırk ayırmadan her çağrıya kulak verdi. Kulaklarımızda ‘orada kimse var mı’ sözleriyle kazılan 1999 depreminin hemen ardından, ‘karşı kıyıya’ da yayılan felakette her iki ülkenin de acılarını paylaştı. Acılar bir yana, yüzyıllardan beri süregelen ‘anlaşmazlıkları’, her iki ülkede verdiği konserlerle, müziğiyle sona erdirmeye çalıştı.
Öte yandan merhameti, ortak vicdana ters düşen her gerçeğin karşısında, yerini hayranlık uyandıran, kitleleri arkasına alacak heybetli bir cesarete dönüştü. Gün geldi penceresinden çocukları polis sorgulamasında kaybolan ‘Cumartesi Anneleri’ gözüne çarptı. O yaşananları içini burkacak kadar iyi duyabiliyordu; başkaları da duysun diye uğraştı. Gün geldi ülkesinde konuşulan ancak bazen duymazlıktan gelinen tüm dillerde ‘Türkiye Şarkıları’ söyleyip, ‘birlik’teliğimiz duyulsun diye çabaladı.
Derinden hissettiği işe yarama dürtüsü ile üzerinde yaşadığı dünyanın, ülkesinin sorunlarına her zaman duyarlılık gösterdi. Kız çocuklarının okula gönderilmesi yönünde uzun süredir yürütülen ancak kamuoyunda gereken yeri bulamayan ‘Kardelenler’ eğitim kampanyasını, 2005 yılında aynı ismi taşıyan albümü ve Türkiye genelindeki konserleri ile gündeme taşıdı.
Başarı grafiğinin yıllar içinde çıkardığı 10 single ve 27 albüm’de ya da yer aldığı projelerde her zaman yukarı doğru çıkması bir tesadüf olmadı. Çünkü tüm bunları yaparken kendini anlatmak zorunda olmayı sevmedi; derdi kimseye birşey ispatlamaya çalışmadan ‘olmak, olgunlaşmak’ oldu. Ancak, eserleri ve çağrıları ortak duyguyu yakaladığı, toplumsal nabzı ustalıkla tutabildiği için, kendiliğinden öne çıktı. 2006 yılında sadece şarkı olarak söylenmenin ötesinde bir şiirsellik taşıyan şarkı sözleri “Eksik Şiir” adlı kitapta toplandı. 30 yıllık meslek yaşamında 200’den fazla ödüle layık görüldü; defalarca “Yılın Kadın Sanatçısı” seçildi; sayısız yardım konseri verdi. Penceresinden gördüklerini hemen paylaşmak istediği için, albümleri ardı ardına ve çoğu zaman da sessiz sedasız geldi. Ancak her zaman, neredeyse kemikleşmiş dinleyicisi tarafından çıktığı an sahiplenildi. Albümleri otuz yılda, 20 milyon sattı; şarkıları yüzü aşkın farklı yorumcu tarafından seslendirildi. Güçlü yorumu ile Türkiye’nin önde gelen ses sanatçılarından biri konumuna yükselirken sadece bir yorumcu olarak değil, 400’ü aşkın eserin sahibi olmakla da farklılık kazandı. Yapımcılıklarını üstlenerek Türk Pop Müziği’ne birçok yeni yetenek kazandırdı. Bestelerini seslendiren birçok yorumcunun kariyerinde önemli yer oynadı; müzik endüstrisine kazandırdığı güçlü isimlerin başarıları ile övündü.
Geride dururken bile dinleyicisinden kopmadı; 20’den fazla ülkede 1500’ün üzerinde verdiği konserle dinleyicisi onu, o dinleyicisini takip edebildi. Dünyanın önde gelen isimleri ile aynı sahneyi paylaştı. Her ülkeden dinleyicisi, evrenselliği yakalamış sesinde ve müziğinde kendinden çok şey buldu.
İçimizden biri gibi yaşayıp, ‘Herkes gibi’ olmadan, herkes için şarkılar yazdı