COĞRAFYA NEDİR,ÇOĞRAFYANIN ANLAMI,COĞRAFYA NE DEMEK
COĞRAFYA NEDİRCoğrafya teriminin ilk kez Eski Çağ’ da ilk kez M.Ö. III. yüzyıl başlarında, geographica ya da geographien biçiminde, eski Mısır’ın İskenderiye kentinde yaşamış olan Eratosthenes (M.Ö. 275-195) tarafından kullanıldığı kabul edilir. Bu ilmin genel adını ifade eden coğrafya sözcüğü, bileşik bir terimdir. Başka şekilde ifade edersek, birden fazla sözcüğün birleştirilmesi ile oluşmuştur. Bunlar; Grekçe kökenli olan je=jeo (Yer, yer yüzü, Dünya, yer küre) ve graphein (yazmak, yazı ile anlatmak, tasvir) sözcükleridir.
Coğrafi, coğrafya ve coğrafyacı gibi meslek terimlerinin farklı dillerdeki yazılış ve söylenişinde, yani imlasında görülen temeldeki büyük benzerlik terimin tek bir kaynaktan dünya dillerine yayılmış olabileceği düşüncesini çağrıştırır. Aslında böyle bir düşünce temelde doğrudur. (Doğanay, 1993, s.2-3)
KULLANILDIĞI DİL YAZILI İFADE BİÇİMİ
İngilizce Geography
Almanca Geographie, Erdkunde
Fransızca Géographie
Latince Geographien, Geographica
Grekçe Geographien, Geographica
Coğrafyanın tanımını Tanoğlu şu şekilde yapmaktadır:Yer yüzü; atmosfer, litosfer ve hidrosferin temas sahası ve diğer bütün canlı varlıklarla birlikte insanların yaşama sahasıdır. Yer yüzü; yerin en hareketli kısmı, çeşitli ve karmaşık olayların bir karşılaşma ve bulaşma sahasıdır.
Bu olaylardan bir kısmı, insanların varlığı ve faaliyetleri ile ilgili olmayıp, doğaldır. İklim, rölyef şekilleri, akarsular, buzullar, göller, denizler, toprak, doğal bitki örtüsü ve hayvanlar doğal olayları ilgilendirir. Fakat bu doğal olayların yanında ve onlarla birlikte, yer yüzünde insan toplulukları ve bu toplulukların hayat, faaliyet ve saha organizasyonları ile ilgili bir takım olaylar vardır. Saha, siyasî organizasyonun bir ifadesi olarak; ülkeler, şehirler, endüstri ve maden işletme merkezleri, köyler, tarlalar, bağlar, bahçeler, evcil hayvanlar, yollar gibi bir takım özellikleri ifade eder. Sadece tabiatın eseri olan doğal olaylar yanında, başta insan topluluklarının kendileri olmak üzere, bu toplulukların tabiattan faydalanarak oluşturdukları hayat tarzları ve organizasyonları ile ilgili bütün yer yüzündeki olaylar ve özellikler Beşerî Olaylar adı altında toplanabilir.
İşte coğrafyanın araştırma konusu budur. Doğal ve beşerî olaylar yer yüzünde meydana gelen olaylardır. Doğal olaylar Fiziki Coğrafya’nın; beşerî olaylar ise, Beşerî Coğrafya’nın konusunu oluşturur.
Coğrafya’nın bir bütün halinde yer yüzünün tamamını kapsayan araştırma alanı çok geniş ve araştırma konusu olan olaylar ise çok çeşitli ve karmaşıktır. Gerçekte bu olaylarla sadece coğrafya değil; Meteoroloji, Jeoloji, Hidroloji, Botanik, Zooloji, Antropoloji, Etnoloji, Sosyoloji, Tarih gibi birçok bilim dalları da ilgilenmekte ve konusu nedeniyle farklı olan bu olaylardan her biri ayrı bir disiplini oluşturmaktadır. Burada Coğrafya, yer yüzü olaylarını farklı bir tarzda ele alıp araştırmakta ve bu sebeple konu bakımından bu olayların yer yüzü ile olan ilişkilerini, dağılışını ve bu dağılışın nedenlerini araştırmaktadır.
Örneğin Klimatoloji; iklim ve iklimi meydana getiren elemanları ayrı ayrı değil, iklimin yer yüzü ile olan ilişkilerini incelemektedir. Yine Bitki Coğrafyası da Botanikte olduğu gibi bitkilerin yapı, oluşum ve sınıflandırılmasını değil, bitkilerin diğer yer yüzü olayları ile ilişki ve bağlantılarını ve bu ilişki ve bağlantılardan doğan farklı bitki fizyonomilerinin yer yüzündeki dağılışını incelemektedir.
Beşerî Coğrafya ise; Yer yüzündeki insan topluluklarının yer yüzü olan ilişkilerini, yer yüzünün diğer olaylar ile karşılıklı aksiyon ve reaksiyonlarını araştırır.
Alman Coğrafya ekolü, yer yüzü olayları arasında doğal olaylara başta yer vermektedir. Böylece Beşerî Coğrafya ilk bakışta insanların doğal “muhit” yahut Amerikalı coğrafyacıların tercih ettikleri tabir ile “Çevre” (environment) ile olan münasebetlerini inceleyen bir bilim olarak görünür.
Bu kavram Beşerî Coğrafya’ ya modern coğrafyanın ilk temellerini atan Alexander Von Humboldt aracılığıyla girmiştir. Bitki ve hayvanların doğal çevre ile olan ilişkilerini araştıran Ekoloji bu yolla doğmuştur. Aynı doğal çevre şartları insanları da büyük ölçüde etkisi altında bulundurur ve hayat şartlarını tayin edebilir.
Doğal Çevre
İnsan da bitki ve hayvanlar gibi içinde bulunduğu doğal çevreye bağlıdır. Yaşamak ve gelişebilmek için bu çevreye uymak zorundadır.
İnsan toplulukları; hayat tarzı ve faaliyetlerini etkisi altında bulunduran ilkim, yerleştikleri memleket, ekip biçtikleri topraktan tecrit edilemez, edilirse ilimi bir şekilde araştırılamaz ve anlaşılamaz.
Örneğin bir kutup ayısı, bir deve, bir goril, bir kaktüs doğal çevrelerinden ayrı olarak araştırılamaz ve anlaşılamaz ise bir Lapon, bir Pigme, bir Bedevi, hatta doğal çevre ile ilişkileri çok daha fazla ve girift bir halde olan en ileri toplumlar ve bunların hayat ve faaliyetleri de en çok çevre ile bağlantıları dahilinde araştırılırsa anlaşılabilir. Küçük veya büyük, geri veya ileri bütün insan topluluklarının doğal çevre ile ilişkilerine ait sayısız örnek verilebilir.
Kutup iklimlerinde yetişen Liken ve bu bitki ile beslenen Ren Geyiği, Ren Geyiği’ni yetiştiren ve geçimi bu hayvana dayanan Lapon; birbirine sıkı sıkıya bağlı, karşılıklı tabiat içinde bulunan zincirleme olaylardır.
Yarı kurak bir iklimin hüküm sürdüğü Orta Anadolu’da toplu köy yerleşmeleri ve bunların dağılışı her şeyden önce bu bölgede su kaynaklarının seyrekliği ve bunların dağılışı ile ilgilidir. Yaylacılık faaliyetlerindeki ritmik hareketler yükselti ve yükselti farkının doğurduğu dağ, plâto ve ova arasındaki iklim ve bitki örtüsü tezadının bir sonucudur.
Orta Doğu ve Batı Avrupa’daki devlet çokluğu sonuç olarak her üç bölge arasındaki derin doğa şartları farklılığına, bir yandan doğadaki yeknesaklığa, öte yandan iklim, jeolojik yapı, rölyef, toprak ve bitki örtüsü çeşitliliğine ve bunların sonucu bölge farklılığına dayanmaktadır.
Coğrafi Çevre
İnsan Toplulukları, varoluşundan bu yana doğanın etkisi altında, hayat ve faaliyetlerinde bu etkinin izlerini taşımaktadır. İnsan; bitki ve hayvan gibi çevre şartlarını olduğu gibi kabul eden, bu şartlara karşı pasif kalan bir varlık değildir. Tam tersine insan doğa şartlarına karşı gelmekte, doğayla savaşmakta ve onu değiştirmeye, isteklerine uydurmaya çalışmaktadır. Doğanın insan üzerinde etkisi olduğu gibi insanın da doğa üzerinde etkisi olmakta ve bu etki belli bir noktaya kadar varabilmektedir.
Ne olursa olsun insanın; onu tanımak, ona uymak ve dayanmak suretiyle doğayı değiştirme yolundaki çalışması ve bu yolda kazandığı, medeniyet kelimesi ile ifade edilen zafer büyük olmuştur. İnsanlığın bugün ulaşmış olduğu yüksek medeniyet seviyesi ve yer yüzünün büyük kısmında doğal çevre ve çevre yerine, bu çevreye kendi damgasını vurmak suretiyle meydana getirdiği ve Coğrafi Çevre şeklinde ifade edilen Doğal-Beşerî Çevre, insanın doğaya karşı mücadelesinde ve medeniyet yolunda bugüne kadar kazandığı büyük zaferin tanıklarıdır.
Netice itibariyle görülüyor ki, coğrafya; zaman zaman hâlâ iddia edildiği gibi ve bazılarınca sanıldığı gibi, felsefi temelden yoksun ve başka bilimlerin temel ve sütunları üstünde yükselen ve her şeyi içine alan dev bilgi mecmuası, yahut kökü diğer bilimlerin gölgesinde barınan ve kendisi bu bilimlerin üzerinde gelişen ve çiçeklenen sığıntı bir bilim değildir. Coğrafya, her biri başka bir disiplinin objesini teşkil eden çeşitli olayları alfabetik sıra yerine bölge, memleket ve kendine göre sıralayan ve bunlar hakkındaki açıklamayı diğer bilimlerden alan bir sözlük veya bir ansiklopedi de değildir. En eski insan bilgilerinden biri olan coğrafya asırlar boyunca böyle idi. Fakat modern coğrafyanın başlıca kurucuları sayılabilecek Almanya’da Humboldt, Ritter, Richthofen, Ratzel, Hettner, Philippson; Fransa’da Vidal de La Blanche, Brunches, Demangeon, de Martonne, Cholley, Max Sorre, Blanchard; ABD’nde Davis, Semple; İngiltere’de Mackinder, Herbertson; İtalya’da Marinelli; Rusya’da Voeikof gibi büyük bilim adamları be büyük coğrafyacıların bir asırdan fazla bir zamandan beri devam eden çalışmaları ve yayınları sayesinde coğrafya için bu eski devir artık kapanmıştır. Coğrafya bugün, gördüğümüz gibi, kendine ait araştırma alanı, yine kendine ait objesi ve metodu ile ilmi ve felsefi; fakat aynı zamanda, bu ilmin orijinalitesini meydana getiren tasviri ve realist karakterde otonom ve izahî bir bilimdir.
Coğrafya, tasvirî, realist ve sentetik karakteri, bir çok bilimlerle teması ve coğrafya ile bu bilimlerin kenarında ve yüzeysel kısımlarında dolaşmak imkânını vermesi dolayısıyla ilk bakışta kolay kavranır ve yapılabilir bir bilim gibi görünürse de, gerçekte çok geniş ve sağlam bir kültür, metot bilgisi ve tecrübesi ve nihayet kazanılması coğrafya sevgisine ve zamana bağlı coğrafi espri isteyen, edinilmesi ve işlenmesi çok güç bir bilimdir. (Tanoğlu, 1964, s.3-6)
Coğrafyanın tanımı değişik sözlük ve ansiklopedilerde şu şekilde tanımlanmıştır:
“1. Yer yüzünü fiziksel, ekonomik, beşerî, siyasal yönlerden inceleyen bilim. 2. Bir yer yüzü parçasını, bir bölgeyi, bir ülkeyi belirleyen, niteleyen, fiziksel, ekonomik, beşerî, siyasal gerçeklerin tümü.” (Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu, 1983)
“1. Yer yüzünün günümüzdeki doğal ve beşerî görünümünü betimleyen ve açıklayan bilim. 2. Herhangi bir bölgenin fiziki ve beşerî özelliklerinin bütünü.” (Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, 1986)
“Yerin yüzeyini, insana ve fiziksel yapıya ilişkin mekansal görünümlerle farklılaşmaları ve bunların gerçekleştiği ortamı inceleyip tanımlayan disiplin.” (Ana Britannica, 1987)
“Konusu yer yüzünü tanıtmak olan bilim.” (Meydan Larousse, 1970)
Coğrafyacı bilim adamları ise coğrafyayı şu şekillerde tanımlamışlardır:
Ardel, Umumi Coğrafya dersleri. Cilt: 1. Klimatoloji kitabında coğrafyayı şu şekilde tanımlamıştır: “Coğrafya eşya hadiselerini bir mekân dahilinde toplu olarak bunların birbiri üzerine olan tesirlerini göz önünde bulundurarak inceler.”
İzbırak, Coğrafya Terimleri Sözlüğü’nde “Bütün çeşitlilikleriyle yer yüzüne bağlı olayları tanıtan, bunları açıklayan bilim” olarak coğrafyayı tanımlamıştır.
Tanoğlu’nun Nüfus ve Yerleşme adlı kitabındaki tanımı şu şekildedir: “Yer yüzü olayları arasındaki münasebetleri, bu olayların dağılışını ve bu dağılışın nedenlerini inceleyen bir ilimdir.”
İzbırak bir diğer kitabı olan Sistematik Jeomorfoloji’ de ise şöyle bir tanım yapmıştır: “İçerisinde insan ve onun eserlerinden bahseden bilgilerin yer tutmuş bulunduğu bir tabiat ilmi”
Erinç, Vejetasyon Coğrafyası kitabında “Coğrafya, yer yüzündeki mekanların özelliklerini ortaya koyan ve gerek bu özelliklerin, gerek muhtelif mekanlar arasındaki benzerlik ve ayrılıkların sebeplerini ve bunlara hükmeden kanunları araştıran ve açıklayan bir ilimdir.” biçiminde coğrafyayı tanımlamıştır.
Tümertekin’in tanımı Ekonomik Coğrafya kitabında şu şekilde yapılmıştır: “Bir beşerî bilim olan coğrafya, insanın yaşadığı, çalıştığı, bir araya geldiği ve başta kendi yaşama ortamı olmak üzere değiştirmekte olduğu yer yüzünü inceler.”
Türkiye Beşerî Coğrafyası’nda Doğanay şöyle bir tanım yapmıştır: “Coğrafi yer yüzü olayları arasındaki ilişkileri, bunların dağılış düzeni ve bu dağılışın nedenlerini araştırır.” veya “Coğrafya, temelde bir coğrafi yer yüzü veya yer yüzü ilmidir.”
Elibüyük bir makalesinde coğrafyayı şu şekilde tanımlamıştır: “Coğrafya, insanla doğal çevre arasındaki ilişkileri dağılış, kıyaslama ve nedensellik prensiplerini kullanarak araştıran ve sonuçlarını sentez olarak veren bir bilimler grubudur.”
Elibüyük, Matematik Coğrafya adlı kitabında ise şöyle bir tanım yapmıştır: “Coğrafya insanla doğal ortamı etkileşimleriyle birlikte dağılış, karşılaştırma ve nedensellik ilkelerini kullanarak araştıran ve sonuçlarını sentez olarak veren, bir bilimler topluluğudur.”
Coğrafyanın tanımı yabancı bilim adamları tarafından değişik şekillerde yapılmıştır. Bunlardan birkaçı şöyledir:
Jefferson bir makalesinde coğrafyayı şu şekilde tanımlamıştır: “Coğrafya beşerî kısmında insan ve yer yüzünün hikayesi olarak değil, fakat yer yüzünde yaşayan ve onu kullanan insanın incelemesi olarak kabul edilmelidir.”
De Martonne coğrafyayı “Coğrafya fiziki, hayati ve beşerî olayların yer yüzünde dağılış durumlarıyla, bu dağılışın nedenleri ve bu olayların yerel ilişkilerini inceler.” Şeklinde tanımlamıştır.
Sorre’nin tanımı şöyledir: “Coğrafya, yerle birlikte, yerden ayrılmayan, onun üstünde yaşayan, onu renklendiren tüm varlıkların ve yeri değişikliğe uğratan, yeni şekillerle zenginleştiren insanlığın tasviridir.”
Kendal, Glendinning ve McFaden tanımları ise şu şekildedir: “Coğrafya esas olarak, insan yerleşmesinin yapısı, bu yerleşme boyunca yer yer oluşmuş bulunan farklılıklar ve benzerlikler ile insan için önemleri ölçüsünde ilgilidir.”
George’nin tanımı ise oldukça sadedir: “Coğrafya, insanlaşmış mekanın incelenmesidir.”
Kaynak: Çağatay AKYOL